
Sevgi, “Paran var mı, bi bira daha içim mi?” diye sordu.
“Rahatına bak, kaç tane içersen iç” dedim.
Gülerek üzerime abandı ve yanaklarımdan iç geçirirek öptü. Öperken de,
“Dostumu tanımasan seninle yatardım” dedi.
“Boşver bu işleri, biz kardeşiz” dedim.
Bu kardeş lafına biraz alındı ama belli etmedi.
“Tabi biz abi kardeşiz doğru, boşver be!” diyerek birasını dikip bitirdikten sonra da, işlerin kesat olduğundan dem vurdu.
Birahaneyi şöyle bir taradım, müşteriler tam ‘tarzan’ takımı, önlerinde biradan başka bir şey yok. Biralarını da milim milim içiyorlar ki, erken bitmesin. Dikkatlice baktım da ikinci birayı ödeyecek 3-5 kişi ya çıkar ya çıkmaz. Neyse… Kafamı sokağa çevirdim dışarıda yağmur hızlanmış camları dövüyor; hani cam açık olsa yağmur suratımı tokatlayacak. Bir-iki dakka dalmışım.
“Hadi tokuştur!” sözleriyle sokaktan koptum ve rakımı sevginin birasıyla tokuşturdum.
Tam o sırada kapıdan sarışın uzun boylu bir travesti içeri girdi, Sevgi ayaklandı. Travesti oturduğumuz kapıya yakın masamızın önüne geldi dikildi. Sevgi,
“Hoş geldin” dedikten sonra,
“Bana bak abi, bu benim kardeşim Yağmur” diye tanıştırdı travestiyle.
“Hani sana anlatmıştım!”
Travesti Yağmur’la samimice tokalaştık. Sevgi Yağmur’u ortamıza oturttu. Sandalyeler çok sıkışık olduğundan bayağı içice oturuyorduk. Yağmur’un kötü kokan keskin parfümü genzimi yaktı. Ayrıca bu koku kirli ten kokusuyla da birleşince daha keskinleşmişti. Rakı bardağımı burnuma dayayarak içtim. Bardağı masaya koymadan, sürekli içer havasında burnumda tutuyordum. Bir ara Sevgi’ye, masanın karşı tarafına geçmesini, çok sıkıştığımızı söyledim. Sevgi kalktı karşımıza geçti oturdu.
Travesti Yağmur,
“Yüzüme iyi bak, yüzüm gergin duruyor değil mi?” diye sordu.
“Eh iyisin” dedim.
“Botoks vurduruyorum da, her iğney240 bin veriyorum. Napim hayatımız çok zor, uykusuz kalıyorum kendime bakamıyorum” dedi.
Dedi ama, ‘botoks’ nedir ne işe yarar bilmiyorum,
“Tamam iyi” falan diyorum; ama anlamadan diyorum, ablanın gönlü olsun… Bir ara çaktırmadan Travesti Yağmur’u süzdüm. Uzun yüzü delik deşik, tahriş olmuş yerlerini koyu fondötenle kapamaya çalışmış, boktan bir makyaj yapmış; dudaklarını en adi rujla boyamış, bayrak gibi bağırıyor, zor iş… Uzun seyrek sarı saçlarını toplayıp, at kuyruğu yaparak bağladı. Bunları o kadar rahat yapıyordu ki, sanki birahane masasında değil de kendi özel odasındaymış gibi davranıyordu! Sevgi karşımıza geçmiş oturduğu yerden kardeşini izlerken,
“Abi nasıl, kardeşim güzel değil mi?” diye sordu.
Ben de, “tabi güzel, güzel çok güzel olmuş” deyiverdim.
Yağmur araya girerek, “Aman!.. Güzelim güzelim de, iş yok bugün. Bir müşteri bulamadım” diye hayıflandı.
Sevgi atıldı, “Daha saat erken yavrum, bende de iş yok. Bak abi iki bira söyledi idare ediyoruz, sen de içer misin?” diye sordu.
“Yok ben içmem, dur ama dur! Bir karışık meyva yerim, bugün bir şey yemedim. Sonra içki bana yaramıyor, çabuk sarhoş oluyorum, gittiğim herifler parada suyunu çıkarıyorlar, ama çok samimi olduğum gecelik müşterilerimle içiyorum.”
Bir ara yüzünü yüzüme doğru yaklaştırarak,
“Sahi ben güzel miyim?” diye yine sordu.
Ulan ikide bir “Güzel miyim?” diye soruyor. Ben de, “Yalandan, tamam güzelsin demekten yoruldum” diye düşünürken, ağzımdan yine de,
“Tabi tabi çok güzelsin” çıktı.
O da bana yılışarak “Sen de çok yakışıklısın” dedi.
Ben de işi makaraya sararak,
“Ne o, yağmur var, bu gün müşteri bulamadın diye beni mi gözüne kestirdin?” dedim gülerek. “Aaa niye olmasın değil mi? Kız gacı senin bir şeyin oluyor mu bu yakışıklı?” diye sevgiye sordu .
Sevgi, “Amaan Yağmur, o benim iyi arkadaşım. Hem eniştenin de tanıdığı. Hadi sen işe çıkmıyor musun?” dedi.
Yağmur, “Çıkıcam kız, biraz dinleneyim. Hem dışarıda yağmur fazla. Birazdan Taksim’e çıkıcam. Belki bir tane çıkar. Çıkmazsa bu gece bizim trakyalı ibnenin yanında kalırım. O, odaya 40 bin lira veriyor, yarısını ben verir kalırım. Müşteri çıkarsa kendi otelime götürürüm.” Bu arada yan masalar hem bizi dinliyor, hem kesiyorlar. Şöyle etrafı taradım, buraların tanıdık müdavimleri ile selamlaştım; masamda bir ibne, bir orospu, kimbilir neler düşünüyorlardır? Beni iyi tanıdıklarından akıllarına fazla bir şey gelmez ama yine de tanımayanlar,
“Vay orospu çocuğu! İki tane birden götürmüş’ diyorlardır.
Bu tipler her boku yerler ama başkalarının da dedikodusunu yapmadan durmazlar. Eh en aşağı katlarda takılan vatandaşların huyu, bu da böyle bir şey işte. Ben bunları düşünürken Travesti Yağmur,
“Hadi ben işe çıkim bari. Dua edin bana, valla bi tane olsun temiz olsun, ona da razıyım.” Sevgi ile ben onu dualarla işe uğurladık. Uzun boyu, at kuyruğu sarı saçları, mini eteğiyle kıvırtarak birahaneden çıktı ve yağmurlu havanın yumuşak karnına kendini attı . O çıkar çıkmaz Sevgi yanıma geldi,
“Bak gördün mü nasıl? Hani sana hep anlatıyordum. İşte gördün, nasıl güzel değil mi?” diye sordu. Ulan yine aynı soru!
“Sana benziyor” dedim.
“Tabi ya benzer. Ama saçlarını sarıya boyatmadan önce daha çok benziyordu” dedi.
“Bir ara ‘aramız iyi değildi’ demiştin, şimdi iyi galiba?”
“Yok be parası olsa tanımaz. Görmedin mi, sana bile sulanmaya kalktı. Hep benim yanımdaki müşterilere asılıyor. Doymuyor bu çocuk doymuyor. Bana, ‘kız gacı ben hiç doymuyorum’ diyor. Hasta, hasta… Adam hastası!.. Benim çok müşterimi götürdü!”
Sevgi öyle ki, kardeşi Yağmur’u arkasından yaylım ateşine tutmuş gidiyordu.
“Yav bi de kötü huylar edinmiş” dedi.
“Ne gibi?” diye sordum.
“Müşterilerin cep telefonlarını çalıyor, hırsızlık yapıyor. Ayıp ya kaç kere söyledim oğlum hırsızlık yapma ayıp, iyi değil, helalinden kazan diyorum ama dinlemiyor!”
Gülerek söze girdim,
“Kızım sen ne diyorsun ya?! Adam g.tü kaybetmiş, daha kaybedecek neyi kalmış ki, sen hala cep telefonundasın?! ‘Yok helalinden kazanacakmış!’ Kızım şimdi biz biraz evvel dualarla onu, hacca mı gönderdik, yoksa kendini yaptırmaya müşteri bulmaya mı? Boşver bu boş lafları be kızım, bırak bu işleri!” dedim. Sevgi yine de,
“Olmaz ya!.. Helalinden kazansın. Olmaz ya!.. Şikayet ederler hapse girer, dayanamaz içerde ölür bu!.. Olmaz yaa çalmasın! Bak bi kere benim eve bir tanıdık bir müşteri getirdi. Cep telefonunu çalmış gitmiş adamın. Adam polise gidecekti zor tuttum herifi. Bir de bunun yüzünden adama bedava verdim yaa!..”
“Off be Sevgi kafamı ütüledin ha! Sana ne be kızım, kendi hayatı! Sen kendine bak!” dedim. “Haklısın haklısın ama…” dedi ve mahzunlaştı, birasını fondipledi ve devam etti; sesine hüzün oturmuştu,
“Yok be abi anlamıyorsun… Benim canımın sıkıldığı şey, ben ilkokul ikiden bunu büyütmek için ayrıldım, okumadım. Elimle büyüttüm, altını ben değiştirdim, sonra ben ibnenin biriyle kaçtım. Evden ayrıldım beni bu hayata düşürdü. Neyse… Yıllar sonra gittiğimde bu kardeşim ibne olmuş, şaşırdım. Sordum, ‘oğlum kim yaptı seni?’dedim, teyzemin oğlu yapmış. Anneme söyledim inanmadı; kendi öz yeğeni ya, annem bunu böyle yaptı. Şimdi o ibne, kızkardeşimle evli. Ben konuşmuyorum. Off!.. Uzun hikaye, sonra anlatırım…”
Arkasından bi bira daha söyledi.
“İçelim, canım sıkıldı. Bu kafayla müşteri de bulamam.”
Neyse… Bana rakı Sevgi’ye bira geldi; tokuşturduk, fondipledik, sevginin hüznü bana çöktü. Dilsizleştim… Bir müddet sonra Sevgi,
“Abi ben kalkayım, belki bir iş çıkar” dedi.
“Ben de kalkacaktım” diyerek kalktım, hesabı ödedim. Ceketimin yakalarını kaldırarak, ağırlaşmış gövdemi yağmurlu havanın karın boşluğuna bıraktım. Ayaklarım kaldırıma değdiği anda kulaklarım boşaldı zannettim. İçerinin gürültüsü farkına varmadan kulağımı tıkamış olduğunu anladım,yüzümü gökyüzüne kaldırarak yağmurun beni ayıltmasını istedim, ellerim cebimde bir ıslık tutturdum...
“Rahatına bak, kaç tane içersen iç” dedim.
Gülerek üzerime abandı ve yanaklarımdan iç geçirirek öptü. Öperken de,
“Dostumu tanımasan seninle yatardım” dedi.
“Boşver bu işleri, biz kardeşiz” dedim.
Bu kardeş lafına biraz alındı ama belli etmedi.
“Tabi biz abi kardeşiz doğru, boşver be!” diyerek birasını dikip bitirdikten sonra da, işlerin kesat olduğundan dem vurdu.
Birahaneyi şöyle bir taradım, müşteriler tam ‘tarzan’ takımı, önlerinde biradan başka bir şey yok. Biralarını da milim milim içiyorlar ki, erken bitmesin. Dikkatlice baktım da ikinci birayı ödeyecek 3-5 kişi ya çıkar ya çıkmaz. Neyse… Kafamı sokağa çevirdim dışarıda yağmur hızlanmış camları dövüyor; hani cam açık olsa yağmur suratımı tokatlayacak. Bir-iki dakka dalmışım.
“Hadi tokuştur!” sözleriyle sokaktan koptum ve rakımı sevginin birasıyla tokuşturdum.
Tam o sırada kapıdan sarışın uzun boylu bir travesti içeri girdi, Sevgi ayaklandı. Travesti oturduğumuz kapıya yakın masamızın önüne geldi dikildi. Sevgi,
“Hoş geldin” dedikten sonra,
“Bana bak abi, bu benim kardeşim Yağmur” diye tanıştırdı travestiyle.
“Hani sana anlatmıştım!”
Travesti Yağmur’la samimice tokalaştık. Sevgi Yağmur’u ortamıza oturttu. Sandalyeler çok sıkışık olduğundan bayağı içice oturuyorduk. Yağmur’un kötü kokan keskin parfümü genzimi yaktı. Ayrıca bu koku kirli ten kokusuyla da birleşince daha keskinleşmişti. Rakı bardağımı burnuma dayayarak içtim. Bardağı masaya koymadan, sürekli içer havasında burnumda tutuyordum. Bir ara Sevgi’ye, masanın karşı tarafına geçmesini, çok sıkıştığımızı söyledim. Sevgi kalktı karşımıza geçti oturdu.
Travesti Yağmur,
“Yüzüme iyi bak, yüzüm gergin duruyor değil mi?” diye sordu.
“Eh iyisin” dedim.
“Botoks vurduruyorum da, her iğney240 bin veriyorum. Napim hayatımız çok zor, uykusuz kalıyorum kendime bakamıyorum” dedi.
Dedi ama, ‘botoks’ nedir ne işe yarar bilmiyorum,
“Tamam iyi” falan diyorum; ama anlamadan diyorum, ablanın gönlü olsun… Bir ara çaktırmadan Travesti Yağmur’u süzdüm. Uzun yüzü delik deşik, tahriş olmuş yerlerini koyu fondötenle kapamaya çalışmış, boktan bir makyaj yapmış; dudaklarını en adi rujla boyamış, bayrak gibi bağırıyor, zor iş… Uzun seyrek sarı saçlarını toplayıp, at kuyruğu yaparak bağladı. Bunları o kadar rahat yapıyordu ki, sanki birahane masasında değil de kendi özel odasındaymış gibi davranıyordu! Sevgi karşımıza geçmiş oturduğu yerden kardeşini izlerken,
“Abi nasıl, kardeşim güzel değil mi?” diye sordu.
Ben de, “tabi güzel, güzel çok güzel olmuş” deyiverdim.
Yağmur araya girerek, “Aman!.. Güzelim güzelim de, iş yok bugün. Bir müşteri bulamadım” diye hayıflandı.
Sevgi atıldı, “Daha saat erken yavrum, bende de iş yok. Bak abi iki bira söyledi idare ediyoruz, sen de içer misin?” diye sordu.
“Yok ben içmem, dur ama dur! Bir karışık meyva yerim, bugün bir şey yemedim. Sonra içki bana yaramıyor, çabuk sarhoş oluyorum, gittiğim herifler parada suyunu çıkarıyorlar, ama çok samimi olduğum gecelik müşterilerimle içiyorum.”
Bir ara yüzünü yüzüme doğru yaklaştırarak,
“Sahi ben güzel miyim?” diye yine sordu.
Ulan ikide bir “Güzel miyim?” diye soruyor. Ben de, “Yalandan, tamam güzelsin demekten yoruldum” diye düşünürken, ağzımdan yine de,
“Tabi tabi çok güzelsin” çıktı.
O da bana yılışarak “Sen de çok yakışıklısın” dedi.
Ben de işi makaraya sararak,
“Ne o, yağmur var, bu gün müşteri bulamadın diye beni mi gözüne kestirdin?” dedim gülerek. “Aaa niye olmasın değil mi? Kız gacı senin bir şeyin oluyor mu bu yakışıklı?” diye sevgiye sordu .
Sevgi, “Amaan Yağmur, o benim iyi arkadaşım. Hem eniştenin de tanıdığı. Hadi sen işe çıkmıyor musun?” dedi.
Yağmur, “Çıkıcam kız, biraz dinleneyim. Hem dışarıda yağmur fazla. Birazdan Taksim’e çıkıcam. Belki bir tane çıkar. Çıkmazsa bu gece bizim trakyalı ibnenin yanında kalırım. O, odaya 40 bin lira veriyor, yarısını ben verir kalırım. Müşteri çıkarsa kendi otelime götürürüm.” Bu arada yan masalar hem bizi dinliyor, hem kesiyorlar. Şöyle etrafı taradım, buraların tanıdık müdavimleri ile selamlaştım; masamda bir ibne, bir orospu, kimbilir neler düşünüyorlardır? Beni iyi tanıdıklarından akıllarına fazla bir şey gelmez ama yine de tanımayanlar,
“Vay orospu çocuğu! İki tane birden götürmüş’ diyorlardır.
Bu tipler her boku yerler ama başkalarının da dedikodusunu yapmadan durmazlar. Eh en aşağı katlarda takılan vatandaşların huyu, bu da böyle bir şey işte. Ben bunları düşünürken Travesti Yağmur,
“Hadi ben işe çıkim bari. Dua edin bana, valla bi tane olsun temiz olsun, ona da razıyım.” Sevgi ile ben onu dualarla işe uğurladık. Uzun boyu, at kuyruğu sarı saçları, mini eteğiyle kıvırtarak birahaneden çıktı ve yağmurlu havanın yumuşak karnına kendini attı . O çıkar çıkmaz Sevgi yanıma geldi,
“Bak gördün mü nasıl? Hani sana hep anlatıyordum. İşte gördün, nasıl güzel değil mi?” diye sordu. Ulan yine aynı soru!
“Sana benziyor” dedim.
“Tabi ya benzer. Ama saçlarını sarıya boyatmadan önce daha çok benziyordu” dedi.
“Bir ara ‘aramız iyi değildi’ demiştin, şimdi iyi galiba?”
“Yok be parası olsa tanımaz. Görmedin mi, sana bile sulanmaya kalktı. Hep benim yanımdaki müşterilere asılıyor. Doymuyor bu çocuk doymuyor. Bana, ‘kız gacı ben hiç doymuyorum’ diyor. Hasta, hasta… Adam hastası!.. Benim çok müşterimi götürdü!”
Sevgi öyle ki, kardeşi Yağmur’u arkasından yaylım ateşine tutmuş gidiyordu.
“Yav bi de kötü huylar edinmiş” dedi.
“Ne gibi?” diye sordum.
“Müşterilerin cep telefonlarını çalıyor, hırsızlık yapıyor. Ayıp ya kaç kere söyledim oğlum hırsızlık yapma ayıp, iyi değil, helalinden kazan diyorum ama dinlemiyor!”
Gülerek söze girdim,
“Kızım sen ne diyorsun ya?! Adam g.tü kaybetmiş, daha kaybedecek neyi kalmış ki, sen hala cep telefonundasın?! ‘Yok helalinden kazanacakmış!’ Kızım şimdi biz biraz evvel dualarla onu, hacca mı gönderdik, yoksa kendini yaptırmaya müşteri bulmaya mı? Boşver bu boş lafları be kızım, bırak bu işleri!” dedim. Sevgi yine de,
“Olmaz ya!.. Helalinden kazansın. Olmaz ya!.. Şikayet ederler hapse girer, dayanamaz içerde ölür bu!.. Olmaz yaa çalmasın! Bak bi kere benim eve bir tanıdık bir müşteri getirdi. Cep telefonunu çalmış gitmiş adamın. Adam polise gidecekti zor tuttum herifi. Bir de bunun yüzünden adama bedava verdim yaa!..”
“Off be Sevgi kafamı ütüledin ha! Sana ne be kızım, kendi hayatı! Sen kendine bak!” dedim. “Haklısın haklısın ama…” dedi ve mahzunlaştı, birasını fondipledi ve devam etti; sesine hüzün oturmuştu,
“Yok be abi anlamıyorsun… Benim canımın sıkıldığı şey, ben ilkokul ikiden bunu büyütmek için ayrıldım, okumadım. Elimle büyüttüm, altını ben değiştirdim, sonra ben ibnenin biriyle kaçtım. Evden ayrıldım beni bu hayata düşürdü. Neyse… Yıllar sonra gittiğimde bu kardeşim ibne olmuş, şaşırdım. Sordum, ‘oğlum kim yaptı seni?’dedim, teyzemin oğlu yapmış. Anneme söyledim inanmadı; kendi öz yeğeni ya, annem bunu böyle yaptı. Şimdi o ibne, kızkardeşimle evli. Ben konuşmuyorum. Off!.. Uzun hikaye, sonra anlatırım…”
Arkasından bi bira daha söyledi.
“İçelim, canım sıkıldı. Bu kafayla müşteri de bulamam.”
Neyse… Bana rakı Sevgi’ye bira geldi; tokuşturduk, fondipledik, sevginin hüznü bana çöktü. Dilsizleştim… Bir müddet sonra Sevgi,
“Abi ben kalkayım, belki bir iş çıkar” dedi.
“Ben de kalkacaktım” diyerek kalktım, hesabı ödedim. Ceketimin yakalarını kaldırarak, ağırlaşmış gövdemi yağmurlu havanın karın boşluğuna bıraktım. Ayaklarım kaldırıma değdiği anda kulaklarım boşaldı zannettim. İçerinin gürültüsü farkına varmadan kulağımı tıkamış olduğunu anladım,yüzümü gökyüzüne kaldırarak yağmurun beni ayıltmasını istedim, ellerim cebimde bir ıslık tutturdum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder